Kişilik gelişiminde bebeklik, çocukluk ve ergenlik dönemleri ayrı ayrı önemlidir. Bu dönemlerde ihtiyaçlarla, duygularla ve yaşananlarla yavaş yavaş kişilik şekillenir. Dolayısıyla, çevreyle, yakınlarla ve en önemlisi anne – baba ile ilişkiler büyük rol oynar ve kişiliğin gelişimi hayat boyu devam eder.

Çevresel koşullarla ya da ilişkilerdeki hayat zorluklarıyla uğraşırken ailenin her üyesinin yaşanan sorunu fark etmesi, çözüm için sorumluluk almaya karar vermesi, harekete geçmek için desteklenmesi ve güçlendirilmesi çok önemlidir. Bütüncül bir yaklaşımla tüm ailenin değerlendirilmesi ve bilgilendirilmesi sağlanmalıdır.

Her aile çocuğuna, gelişimi için elinden gelen tüm imkanları, en uygun ortamı sağlamaya çalışır. Fakat bazen bu süreçte pürüzler çıkabilir, ahenk bozulabilir. Bazen de ahengin bozulmaması için bilgilenmek, önlemler almak ya da çocukların yaş dönemlerinin özelliklerini öğrenmek gerekir.

Böyle zamanlarda görüşmek, ahengi beraberce tekrar yakalamak ve korumak dileğiyle…

20 Ekim 2014 Pazartesi

Terapiye Başlarken Neyin Peşindesiniz?


İnsanlar terapiye giderken ne bekliyorlar? Nelerle karşılaşıyorlar?

Benim gözlediğim kadarıyla terapiye gitmeye karar verirken çoğu kişi iki şeyin peşinde oluyor; beni anlasın ve içinde bulunduğum durumdan nasıl çıkacağımı bana göstersin. 

Gerçekten de, insan hayatta bazen kendisini daha çok tahammül edemediği, etmeyi de istemediği koşullarda bulabiliyor. Bu koşullarla beraber gelen üzüntü, kaygı, öfke, utanç ve hatta bunları hissetmekten yorulunca yaşanan boşluk hissi dayanılmaz hale geliyor. Hatta bazen tüm bunların ortasında eğlenmeyi, hayattan zevk almayı geçtim, sadece rutinleri devam ettirmek bile bir lüks oluyor. İster sorunlar tüm hayata yayılmış olsun ister sadece bir alanda olsun terapistten bir çıkış yolu göstermesi, hızlı bir çözüm bulması bekleniyor.

Peki başvuranlar bu duygular içerisindeyken terapistin yaptığı ne oluyor?


Karşısındakini gören terapistler 
Başvurulan kişi iyi bir terapi eğitimini tamamlamış, kendi terapisinden geçmiş bir kişiyse, önce başvuranın içerisinde bulunduğu durumu, koşullarını anlamaya çalışıyor. Sorularıyla olaylar, durumlar, duygular arasındaki bağları kurmayı sağlıyor. Davranışları doğrular ve yanlışlar olarak ele almak yerine temel ihtiyacı fark etmeyi sağlayıp, kişinin bu ihtiyacı karşılamasını sağlayacak uygun yolları, alternatifleri kişiyle beraber buluyor. Belki gidilen ilk seansta merak edilen tüm sorular cevaplanmış olmuyor, belki sorun tamamıyla çözülmüş olmuyor ama yavaş yavaş sakinleşmek, olaya, duruma başka bir gözle bakabilmek mümkün oluyor. En önemlisi kişi güçleniyor. Ne yapacağını bilmediği bu durumdan kimseden akıl fikir almadan kendisi, büyüyerek çıktığından bir sonraki sorunu çözebilme olasılığı artıyor. Nasıl baş edeceğini, baş edemediğinde ne yapacağını bilir hale geliyor.


Kendisini gösteren terapistler 
Başvurulan kişi bir terapi eğitimini tamamlamamış ve kendi terapisinden geçmemiş bir kişiyse durum biraz farklılaşıyor. Başvuranın durumunun anlaşılmasındansa terapistin ne

hızda, ne kadar iyi çözümler üretebildiği ön plana geçiyor. Klişe sözler, hızlı çözümler, sorunları oluşturan koşullara inilmeden bir bir dökülüyor. Terapist danışanına kendisini beğendirmek ve sevdirmekle o kadar meşgul olabiliyor ki boş vaatler, danışanın yapısına hiç uygun olmayacak öneriler sunulabiliyor. Bazen sorunun küçümsendiği hatta terapi süresinin bir sohbet zamanı gibi kullanıldığı bile oluyor. 

Kişiyi sıkıştıran, gözünde büyüdüğü yetmezmiş gibi hayatında da git gide daha büyük bir yer kaplayan soruna hızlı bir çözüm önerisi getirildiğinde, “ne sorunlar var, bu da dert mi” şeklinde yaklaşıldığında, “aman boş ver, olumlu düşün” dendiğinde ya da bu gibi durumu anlamaktan uzak tepkiler verildiğinde önce bir rahatlama hissedebilir. Hemen sunulan mükemmel(!) çözüm denenir ya da işin profesyoneli bunun bir sorun olmadığını, önemsiz olduğunu söylediği için pek de bir şey değiştirilmez, değişim olsa bile kalıcı olmaz. 


 Peki ya sonra?
"Gerçekten istesen değişirsin", "mantıklı olan herkes böyle yapar", "ne kadar iradesizsin" gibi eleştirileri başkalarından duyduğu yetmiyormuş gibi kişi, artık kendi kendisine de söylemeye başlar. 

Mantıksız, kendisi için iyiyi bilemeyen, iradesiz biri olduğundan yine değişemediğini düşünen kişi bir kat daha yenilmiş, çaresiz hissetmez mi? Terapinin de bir çözüm olmadığını düşünüp umutsuzluğa kapılmaz mı? 



Tabii ki hayır!
Tabii ki hayır, çünkü terapi hızlı çözümlerden farklı bir şeydir. Terapi sohbet değildir. Terapi olanlarla, duyguların ve davranışların arasında kurulan bağdır. Bazen bu bağ dünle bugün arasında kurulur bazense uzak geçmiştekilerle şu an arasında kurulur. Ama hep vardır.


Örgüden bir hamağın içinde olduğunuzu düşünün. Bu hamak gevşek örülmüş o yüzden ayağınız, kollarınız kolayca ilmeklerin arasından dışarı çıkıyor, sırtınız yere değiyor ve rahat edemiyorsunuz. İşte terapi bu örgüyü sıkılaştırmaktır. Bazen büyük delikleri en baştan örmektir. Tahmin edersiniz ki acele çözüme gitmeye çalıştığınızda bir yeri yaparken bir yer bozulur. Dikkatlice, güven içerisinde, yavaş yavaş hamağınızı ördüğünüzdeyse, o sizi bir ömür taşıyacak kadar kuvvetli olur. 

Terapiye başlarken temeli olmayan çözümlerdense, kendinizi tanımanın peşinde olmanız daha çok işinize yarayacaktır. Herkesin aklı fikri var, başkasının verdiği akılla yola çıkınca her seferinde dönüp ona “şimdi ne yapacağım” demek gerekmez mi? Oysa kişi kendisine iyi geleni bulursa, anlarsa bir sonraki sefere de ne yapacağını bilir. Terapi yavaştır. Kişinin yavaş yavaş kendisini anladığı bir yolculuktur.